23 sene önce bugün, bu saatler.
![]() |
2 Şubat 1998. Memleketteyim. Öğlen 12 otobüsü ile İstanbul'a hareket edeceğim. Babam dedi ki "Otogara gelip seni yolcu edeyim mi?" Yok be baba dedim. Ne gereği var.
Geldim İstanbul'a. Akşam bu saatlerde ev de tekim. Anne abla falan komşuda. Tv'de Temel içgüdü izliyorum.
Apartmandan telaşlı sesler duydum. Hızlı hızlı merdiven inişler falan. Tak bizim kapı açıldı. Annemle ablam ağlayarak içeri girdi. Eyvah dedim bir şeyler oldu... Ama ne?
Baban dediler, baban kalp krizi geçirmiş, şu an hastanede. Hemen memlekete gitmemiz gerekiyor. Tamam dedim bütün soğuk kanlığımla.
O arada daire kapısında duran komşunun oğlunu gördüm. "Duydun mu?" dedi, "baban ölmüş..."
Duydum dedim ama ilk ölüm haberini veren o olmuştu. İnsanın babası ölür mü be?
Öğlen 12 otobüsü ile İstanbul'a gelen ben gece 12 otobüsü ile geri dönüyordum.
Sanırım şehirlerarası otobüslerde sigara içmek yeni yasaklanmıştı. Biz ağlaya ağlaya yolculuk ediyorduk. Muavin, yedek şöför falan yanımıza gelmişti. Durumu anlattık. Sağ olsunlar en arka koltuklara oturttular. Sigara içe içe gelmiştik. Filtresi göz yaşıyla ıslanmış, tam olarak içilemeyen sigara.
Yolda ağlıyorum ama bir yandan da şaka gibi geliyor. Daha saatler önce görmüştüm. Otogara geleyim mi dedi bana... Ben de yok be baba diyerek geri çevirdim.
Geldik memlekete. Eve nasıl gittik bilmiyorum ama halâ şaka gibi. Oraya gittiğimizde şaka yaptık diyecekler. Güleceğiz ama bir yandan da böyle şaka mı olur diye kızacağız.
Eve geldik ki kapıda ambulans. Tam da bu fotoğraftakinden.
Dedim ki, sanırım şaka değil. Ama halâ içimde bir umut.
İçeri girdik, odaya geçtim. Babam yerde yatıyor. Üzerine beyaz bir çarşaf örtülmüş.
Evet babam ölmüş. Ölmüş ama yani ne bileyim sanki ölmemiş. Gerçekle hayal kapışıyor. Babanın bedeninin çarşaf altında olduğunu biliyorsun ama ne bileyim.
Öyle böyle ertesi gün oldu. İşler olduğundan dolayı çarşıya gitmiştim. Memleketteki çarşıda büyük bir camii var. O gün ölenleri oraya yazarlar. Bir baktım ki babamın ismi orada yazıyor.
Cenaze camiden kaldırıldı, mezarlığa götürüyoruz defin için. Mezarlık yakın olduğundan camiden kalkan cenazeler yürüyerek mezarlığa götürülür.
Aldık babamı omuzumuza. Mezarlığa, bedeninin toprak olacağı ebedi evine götürüyoruz. Kalabalıkta bir baktım babamın küs olduğu biri var. Aaa dedim bak küs falan ama o da gelmiş. Eve gidince babama anlatayım dedim..... Cidden dedim.
Geldi cenazenin yıkanma sırasında. Amcam dedi ki son kez babanı görmek ister misin? Yok dedim. İstemiyorum. Tabutun içine babamın bedeninin altına sağlı sollu yastık koymuşlardı. Taşıma esnasında sağa sola yatmasın diye sanırım. Madem son kez görmek istemiyorsun bu yastıkları eve götür dediler.
Yastıkları aldım eve doğru giderken "keşke" dedim. Keşke son kez görseydim. Ama iş işten geçti tabi.
Yastıkları bıraktım geldim mezarlığa ki gasilhanede (Cenazelerin yıkandığı yer) sular kesilmiş. Babam yıkanamamış. Görevli dışarı çıkıp bize çeşmeden su getirir misiniz? dedi. Biz de arkadaşımla kova ile su taşımaya başladık. Bu arada arkadaşım dediğim insan çocukluk arkadaşım. Yazının sonunda onunla alakalı da bir şey yazacağım.
Keşke son kez görseydim dedim ve gördüm. Kova ile su götürdüğümüzde soğuk bedeni soğuk mermer üzerinde yatarken gördüm. Vücudu morarmaya başlamış bir şekilde yatıyordu benim babacığım.
Son kez canlı görüşüm bir gün önce. Öğle vakti saat 11 gibi. Otogara seni yolcu etmeye geleyim mi demişti. Yok yaa dedim. Ben giderim. Gidemedim. 23 sene oldu bir yanım hala orada. yaş aldı başını gitti. 41 oldum. ama ruh yarım. baba gitti, ruh gitti, akıl gitti. Her şey yarım kaldı sanki.
Toprak attık üzerine. 23 senedir o mezarlıkta bedeni.
En son 2019'da gittim sanki. 2020 yazı zaten boktandı hastalık, salgın vs. Giderim mezarına. Duamı ederim. Sonra bir sigara yakar göz hafif yaşlı kısa bir muhabbet ederim babamla. Son geldiğimden bu yana neler oldu, neler bitti hayatımda anlatırım kısaca. Sonra mezarlığı sularım. Babanneme uğrarım. Beni dünyada belki de annemden daha çok seven tek kadın! Onun ölüm haberini de askerde almıştım. Haziran 2001. Annemler ben üzülmeyeyim diye bana söylememişti.
Babannem memlekette otobüsten iniyor, bir adımını atıyor diğer ayağı otobüsteyken otobüs başlıyor hareket etmeye. Düşüyor. Kalçadan kırık! Zaten yaşlı. Bir daha da kendine gelemedi. Gerçi kırıktan sonra ayaklanmıştı. Örümcek denilen şeylerle yavaş yavaş yürümeye başlamıştı derken felç geldi. Ben askere giderken yatağa mahkumdu. O yüzden ölüm haberine üzüldüm tabi ki ama kurtulduğu içinde sevindim. Doya doya sarıldığım öptüğüm kokladığım bir insandı. Seviyordum çooooooooooooook!
Neyse, babanneme de dua ederim. Mezarlığı sularım. Onunla da kısa bir muhabbet ederim. Sonra çıkar mezarlıktan hayatın karmaşıklığına, bokluğuna karışır giderim!
Bugün de yazı böyle olsun. Durumlar nanay
Son olarak babamın cenazesi yıkanması için kovayla su taşıdığım arkadaş.
Babamın cenazesinden 2 sene sonra. Aylardan Mayıs. Askere gitmeme bir kaç gün var. Duydum ki arkadaşım (Babamın yıkanması için kovayla su taşıdığım arkadaş) askerdeyken bir patlama oluyor ve yanıyor. Hastaneye kaldırıyorlar. Tedavi altına alıyorlar. Marangozdu. Ah len ibne dedim içimden marangozhanede sigara falan içtin de tiner mi alev aldı acaba.
Aradım hemen. Konuştuk. Sesi çok iyi değildi ama konuşabildik.
Askere gitmeme saatler kalmış. Gece tekrar aradım. Sabahına askere gidiyorum, birliğe teslim oluyorum. Telefonu abisi açtı. Abi dedim ben sabah askere gidiyorum, son kez konuşayım. Ağlayarak geldi cevap. kardeşim şehit oldu... Kaldım... Telefon ettiğim sırada dışarıda yürüyordum. Öylece kaldım. Bir şey diyemedim. Ne denir ki? Sessizce 5-10 saniye geçti. Sanırım yüzüne kapadım telefonu.
Sonrasında hem babamdan hem de babannemden fazlaca rüyamda gördüm onu. Lan diyordum genelde. Biz seni öldük biliyorduk. Sen ölmedin mi?
Uyanıp rüya olduğunu anlayınca bir acı!
Kafa siktim farkındayım. Rahat, mutlu, huzurlu ol! Ölüm denen şeyler bir şey var. Sürekli bizimle gezer. Ölüm ensenin hemen arkasındadır. Ne zaman seni ya da eeennnn sevdiklerini alacağı belli olmaz.
Çok kasmamak lazım. Dünyada ne kadar vaktinin kaldığını bilmiyorsun. Aynı şekilde eennn sevdiklerinin de. Saçma sapan konulara takılıp kalmamak lazım. Evet, bu ülkede mutlu olmak zor. Bir şekilde yaşayacağız ne yapalım.
hadi yazı bu kadarlık olsun. Bende kırmızı tuborg'u gömmeye devam edeyim.
Öptüm çok 🥰
Yorumlar
Yorum Gönder